_edited.jpg)
.jpg)
Prof. Dr. Mehmet Karagül
Akil İnsan Üretir Aciz İnsan Tüketir

Politika Faizi, Reeskont Oranı ve Merkez Bankası
Merkez bankaları, günümüz koşullarında bağımsız her devletin egemenliğinin gereği olarak oluşturduğu ilk kurumlardandır. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de Merkez Bankası, kâğıt paraların basılması/emisyonu ile para arz ve talebini kontrol etmeye dönük para politikalarını yürütmekle görevlidir. Söz konusu politikalardaki birincil hedefi ise fiyat istikrarının sağlanmasıdır.
Merkez bankası, (TCMB) ülkedeki fiyat istikrarını/fiyatların aşırı artmamasını temin etme görevini ifa ederken; reeskont oranları, politika faizi, kanuni karşılık oranı ve açık piyasa işlemleri gibi temel de dört farklı para politikası aracından faydalanmaktadır. Bu yazımızda reeskont oranı ile politika faizinin uygulamasını ele alacağız.
Merkez Bankasının, söz konusu para politikası araçların kullanım yöntemi; vatandaşın günlük harcamaları ve ihtiyaten elinde tuttuğu, diğer bir ifade ile talep ettiği para miktarı ile bankalarda bulundurduğu arz ettiği para miktarını düzenleyerek, enflasyonu ve döviz kurlarını kontrol altında tutabilmeye dayanmaktadır.
Vatandaş para ihtiyacını karşılamak için cadde üstündeki bankaya müracaat ederken, ilgili bankalar ise para gereksinimlerini temin edebilmek için Merkez Bankası’nın kapısını çalmak zorundadırlar. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın bankalara uyguladığı reeskont ve politika faiz oranları bankaların vatandaşa uygulayacağı faizi belirlemede en önemli faktörlerdendir.
Vatandaş para ihtiyacını karşılayabilmek için çoğu vakit elinde bulunan vadesi gelmemiş borç senetlerini bankaya giderek belli bir negatif faiz karşılığında (ıskonto) nakit paraya çevirmektedir. Bankalar ise kasalarında biriken vadesi henüz gelmemiş bu senetleri Merkez Bankasında reeskont (ikinci ıskonto) yaptırarak nakit paraya çevirmektedirler. Bu noktada Merkez Bankası’nın bankalara uyguladığı reeskont oranı, bankaların vatandaşa uygulayacağı ıskonto/faiz oranını belirlemektedir.
Öte yandan, Merkez Bankası’nın bir hafta vadeli repo (geri alım garantili bono ve tahvil satışı) işlemlerinde uyguladığı ve politika faizi olarak adlandırılan faiz oranı, bankaların vatandaşa uygulayacağı faizleri belirlemede dikkate alacağı bir başka en önemli göstergelerdendir. Dolayısıyla, Merkez Bankası’nın politika faizini arttırma eğilimine girmesiyle, ülkede para arzının daraltılacağı ve buna bağlı olarak, kredi faizlerini yükselip, toplam talebin düşürülmesinin planlandığı gibi bir yaklaşımın ortaya konduğu söylenebilir.
Bu anlamda Merkez bankasının, faizlerin yükseltmesi vatandaşın para kullanma maliyetini arttırdığı için ülkede para talebi ile birlikte mala olan talep de düşeceğinden, buna bağlı talebe dayalı enflasyonda bir gerileme olması beklenir.
Eğer toplam talepteki düşüşe dayalı piyasalarda ciddi bir daralma söz konusu ise bu durumda Merkez Bankası’nın politika faizini düşürmesi beklenir. Böylelikle dolaşımdaki paranın bollaşmasına imkân sağlanacağı için buna bağlı olarak, toplam talebin artması ve piyasaların canlanması beklenmelidir. Ancak bu uygulamanın beraberinde enflasyon ve döviz kurunda artışa neden olacağı da göz ardı edilmemelidir.
Bununla birlikte özellikle enflasyonun nispeten yüksek olduğu ülkelerde vatandaş birikimlerini enflasyon nedeni ile milli parada tutmak yerine, daha güvenilir gördüğü dövizde/yabancı parada tutmayı tercih edecektir. Böyle bir ortamda ülke insanının kendi milli parasından kaçıp döviz talep etmemesi için Merkez Bankası yine faizleri yükseltme eğilimine girecektir.
Bütün bu anlatılanlarla birlikte, Merkez Bankası’nın enflasyon ve kurdaki yükselişin önüne geçmek için faiz oranlarını arttırması, talebe bağlı enflasyon ile kurların bir miktar düşürmesine ortam hazırlasa da maliyetleri arttırıcı etkisi nedeniyle ülkede maliyet enflasyonuna neden olabileceği de göz ardı edilmemelidir.