top of page

RASYONEL EKONOMİ VE DAVRANIŞ İKTİSADINDAN DEĞERLER İKTİSADINA

İlk sözümüz; rasyonel insanı esas alan Neoliberal politikaların dünyasından çok kısa birkaç tespit olacak:

 

*2015'ten beri, en zengin % 1, gezegenin geri kalanından daha fazla serveti sahiplenmiş!

*Hali hazırda sadece sekiz kişi, dünyanın en fakir yarısı kadar servete sahip,

*ABD'de iktisatçı Thomas Piketty tarafından yapılan yeni araştırmalar, son 30 yıl içinde düşük gelirlilere ait % 50'nin gelirlerindeki büyümenin sıfır, buna karşılık en yüksek gelire sahip % 1'lik kesimin gelirinde ise % 300 oranında artış olduğunu ortaya koymuştur (Oxfam, 2017: 2).

 

İnsanı, nesnel yönüyle öne çıkaran ve rasyonel davranış sergilediği iddiasıyla hata yapma olasılığını göz ardı eden, hatta sosyal sorumluluğa dayalı hiçbir ahlaki ilkeyi ve toplumsal değeri dikkate almadan sadece kâr ve fayda maksimizasyonu ve sermaye birikimi amacıyla ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirilmesi gerektiğini savunan Neoliberal anlayış ile insanoğlunun bugünkü geldiği noktanın kabul edilebilirliği mümkün değildir. Ayrıca rasyonel insanın yanılmazlığı öngörüsü ile piyasalara her türlü müdahaleyi gereksiz ve yersiz kabul ederek devletin etkisizleştirilmesinin, söz konusu olumsuz süreçte önemli bir rol aldığını göz ardı etmemek gerekir.

 

Bu çerçevede iktisadi faaliyetleri; üretici açısından sadece kârlılık ve sermaye birikimi, tüketici yönünden ise yalnızca kişisel fayda maksimizasyonu şeklinde kurgulayan bugünkü Neoliberal politikaların sonuçları kadar, birçok konuda ekonomik davranışları açıklamaktaki yetersizliği de eleştiriye muhatap olmaktadır. Mesela, bir kişinin elindeki iktisadi varlığının bir kısmını veya tamamını başkalarına yardım ve hayır şeklinde vermesi, bugünkü ekonomik teorinin açıklayabileceği bir olgu değildir. Güncel hayatımızda çoğaltılabilecek bu tür davranışları her toplumda farklı şekillerde görebilmek mümkündür.

 

Temelde üretim, paylaşım ve tüketimden müteşekkil olan iktisadın, esasen bir davranış bilimi olduğu inkârı mümkün olmayan bir gerçekliktir. Dolayısıyla bugün iktisadi problem veya kriz olarak nitelendirdiğimiz, yerine göre toplumların çok büyük bedel ödemelerine, hatta devletlerin yok olmalarına kadar varan söz konusu iktisadi sorunların kaynağında; üretim, paylaşım ve tüketimdeki yetersizlik, adaletsizlik ve aşırılıklardan başka bir şey olmadığı muhakkaktır. Görüldüğü üzere iktisadi sorun olarak karşımıza çıkan meseleler, temelde bireylerin ve toplumların davranışlarındaki dengesizliklerden öte bir şey değildir.

 

Bütün bu tespitler gereğince bu çalışmada öncelikle, rasyonel insan ve Neoklasik iktisat teorisinin öngörüleri tartışılacak, devamında son yıllarda iktisat literatüründe yer edinmeye çalışan ve homoekonomikusun rasyonelliğini eleştiri konusu yapan, onun yerine sınırlı rasyonelliği literatüre kazandıran davranışsal iktisat üzerinde kısa bir değerlendirme yapılacaktır. Bunun devamında ise toplumsal değerler ve bunların davranışlar üzerindeki etkileri ele alınmak suretiyle, nihayetinde değerlerin iktisadi kararlara olan etkileri irdelenecektir.

 

Bu çalışmanın iktisat yazını için muhtemel olan katkısı, bireysel ve toplumsal davranışlara göre şekil alan iktisadi hayat üzerindeki toplumsal değerlerin rolünü irdelemek olacaktır. Çünkü davranışsal iktisadın, insan davranışlarındaki sınırlı rasyonelliği ele alırken, davranışların neye göre şekil aldığı ve değerlerle olan ilişkisini yeterince dikkate alındığını söyleyebilmek mümkün değildir.

bottom of page