top of page

Çok Kültürlülük Zenginlik Midir!!!?

Son dönemde Ülkemizde, her alanda sosyal farklılıkları ön plana çıkaran; konuşma, makale ve kitaplar ile televizyon dizileri yapıldığını görüp ve kaygı ile izlemekteyiz. Bütün bunlar gerçekleştirilirken, topluma şöyle bir düşünce açıktan veya örtülü olarak verilmeye çalışılmaktadır. “Farklılık zenginliktir: biz çok kültürlü kültürel zenginliği olan bir toplumuz”! Zengin ve müreffeh bir toplum olmak istiyorsak, bu kültürel farklılığımızı daha da geliştirmek durumundayız!

Bu düşünce, her ne kadar kendi içinde masum gibi görünse de insanların iç âleminde oluşturduğu etkiler itibariyle, muhtemel menfi yansımaları açısından, birçok boyutuyla tartışılması gereken bir yaklaşım olarak değerlendirilmeye muhtaçtır. Her şeyden evvel belirtilmek gerekir ki söz konusu ifade kendi içinde çelişen ve tutarsız bir söylemdir.

Çünkü kültürde farklılıklar değil, müştereklik esastır. Bu manada; bir toplumun paylaştığı ortak düşünebilme, davranma ve müşterek tepki verme hali ile sahiplendiği değerler bütününü kültür olarak değerlendirdiğimizde, farklılığın olduğu yerde kültürel bir birikimden de söz etmenin mümkün olmadığı açıkça görülecektir.

Öte yandan şunu da açıkça ortaya koymak zorundayız. Milletlerin kendi kültürel kimliği ile varlığını sürdürebilmesi, her şeyden önce güçlü olabilmesine, güçlü olabilmesi de ortak kültürel değerlerine sahip çıkmasına bağlıdır. Dolayısıyla zengin ve güçlü olmak ile ortak kültürel değerlere sahip çıkma arasında iki yönlü kuvvetli bir ilişki olduğunu göz ardı etmek mümkün değildir.

Bu çerçevede, ortaklıkların bütünleşmeyi, farklılıkların ise ayrışmayı beraberinde getirdiğini ifade etmek gerekmektedir. Dolayısıyla herhangi bir toplumun sürekli farklılıkları konuşarak, birliğini koruyabilmesi ve gelecek adına ortak amaçlar etrafında birleşmesi oldukça zordur. Hatta imkânsızdır. Çünkü güçlü olmanın ön şartı olan birlik ve bütünlük, farklılıklar üzerine değil, ancak müşterek değerler üzerine inşa edilebilecek bir erdemdir.

Farklılıkların zenginlik olarak konuşulduğu bir toplumda, kaçınılmaz olarak her kişi benim neyim faklı diye bir arayışın içine girmekte, bu da her geçen gün ortak değerlerin unutularak, insanların birbirinden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bütün bu girişimlerin bir yansıması olarak, özellikle son on yılda kendimizin ya da etrafımızdaki insanların daha küçük aidiyet bağı, diğer bir ifade ile alt kimlik arama çabası içine girdiğimizi/girdiklerini görmek mümkündür.

Çünkü insanlar farklılıklarıyla daha değerli olabileceklerini zannetmektedirler. Ancak unutulmamalı ki farklılıkları ortaya koydukça ayrışıyor ve ayrıştıkça ise güç kaybediyoruz. Oysa küreselleşen dünyada, farklılıklar üzerinde ayrışarak küçülmek yerine, Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi ortaklıklar temelinde birleşerek bütünleşmek varlığını sürdürebilmenin yegâne yoludur.

Bütün bu mülahazalar çerçevesinde yapılması gereken, ne farklılıkları inkâr etmek ne de onlara müspet veya menfi bir anlam yüklemektir. Binaenaleyh farklılık yansız bir olgudur. Herhangi bir değer ya da değersizlik içermez. Dolayısıyla tabiatında değer olmayan bir olguyu (farklılık) temel alarak gerçekleştirilecek her eylem ve olay da özü gibi değersiz olacaktır.

Son yıllarda gerek Ülkemizde gerekse İslam coğrafyasında görülen insanlık açısından trajik hadiselerin yaşanmasında, “Çok kültürlülük ya da farklılık zenginlik” şeklindeki toplumları ayrıştırıcı ve ortaklıkları değersizleştirici yaklaşımların, etkisi yoktur diyebilmek mümkün değildir! Ancak toplumda farklılıkların olması kaçınılmazdır.

Çünkü Hucurat suresi 13’cü ayette “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır...” Buyrulmaktadır. Ancak yine Ali İmran 103’cü ayette: …”Parçalanıp bölünmeyin”… Şeklindeki bir ifade ile de bir ve bütün olmanın gereği üzerinde durulmaktadır.

Değer ya da değersizlik ise insanların eylemlerinin neticesinde ortaya çıkabilen bir haldir. Dolayısıyla insanların doğuştan sahip olduğu; etnik, dini mezhep renk, dil vb. farklı özellikleri herhangi bir zenginlik gibi algılanması doğru bir yaklaşım olmasa gerek. Gerçek pozitif değer ise ancak insanların insanlar için ürettiği faydalı eylemler için söz konusudur.

Bahsedilen eylemler, güvene dayalı karşılıklı etkileşimin alt yapısını oluşturacağından, ortaklıklar da bu tür eylemlerle vücut bulacaktır. Ortak tarih, ortak dil, ortak vatan, ortak kültür ve ortak inanç birliği gibi.

Bu nedenle farklılıkları konuşmanın ve onlar üzerinden tartışma yapmanın toplumun hiçbir kesimine herhangi bir yarar getirmesi olası değildir. Tam aksine, toplumun bir bütün olarak güçlü bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için ortaklıkları konuşup, ortak değerler üzerinden gelecek adına, harici düşmanlara dönük müşterek önlemler alınması, en temel zaruret olarak karşımıza çıkmaktadır.

Prof. Dr. Mehmet Karagül'ün Resmi Web Sitesidir
Planlayan: Mehmet Karagül
Optimize eden:  Yusuf Karagül
bottom of page